1987 yılında kurulan Atinalı Rotting Christ başta olmak üzere senfonik death metal`de Septicflesh, melodik death metal`de Nightrage ve power metal`de Firewind gibi şanı ülke dışına taşmış grupları yetiştirme başarısı gösteren Yunanistan, black metal alanındaki sessiz sedasız yükselişini ise son yılların dikkat çeken isimlerinden Aenaon ve Hail Spirit Noir ile sürdürüyor. Bugün derinlerine ineceğimiz albüm, her renkten metal müzik dinleyicisine unutulmaz bir ziyafet sunan 2016 yılının gözden kaçırılmaması gereken güzelliklerinden “Aenaon – Hypnosophy” olacak. Aenaon’u yakından tanımak ve üzerine konuşmanın en az dinlemek kadar keyif verdiği Hypnosophy’deki takdire şayan başarıyı keşfetmek için dilerseniz Balkanlar’a doğru yol almaya ufak ufak başlayalım.
Hikâyesi 2005 yılına kadar uzanmakta olan Aenaon, hem progresif black metal’i layıkıyla icra eden, hem de viyolonsel, kontrbas ve saksafon (evet, yanlış duymadınız.) gibi ilginç kabul edilebilecek enstrümanları karakteristik müziğinde sık sık kullanan saygıdeğer bir oluşum. İlk stüdyo albümü “Cendres et Sang” (2011) ile müzikal kariyerine şaşırtıcı derecede oturaklı bir başlangıç yapan grup, asıl büyük başarıyı ikinci albümü “Extance” (2014) ile elde etmiş ve birdenbire progresif black metal’in önde gelen temsilcileri arasında kendisine yer bulmaya başlamıştı. İlk dinleyişimden sonraki ilk yorumumun “Tanrı’ya şirk koşmak” olduğu “Extance” tüm övgüleri gerçekten hak eden bir çalışmaydı ve grubun bir sonraki albümünü ne ölçüde etkileyeceği merak konusuydu.
Tıpkı önceki Aenaon albümlerinde olduğu gibi yine Łukasz Wodyński imzalı göze hitap eden bir kapak ile görücüye çıkarılan “Hypnosophy”, Extance’daki karanlık atmosferin büyük ölçüde dağılmış olduğu daha hayat dolu bir müzik deneyimi sunuyor. Yanlış anlaşılmasın, söz konusu iki albümden herhangi birini diğerinden daha üstün gördüğümü söylemeye çalışmıyorum. Tam tersine, taşıdıkları birbirlerinden farklı amaçlara her ikisinin de başarıyla ulaşmış olduğunu belirtiyorum. Eski Yunan ve Roma’da uyku tanrısı olarak kabul edilen Hypnos’a apaçık bir gönderme içeren “Hypnosophy”in izlediği yol black metal’in çok fazla tehditkâr olmayıp, önceliğin uzun enstrümantal bölümlere tanındığı bir müzik anlayışına dayanıyor. Black metal dinlediğinizi sadece zaman zaman hissettirebilmesine rağmen albümün altında o kadar sağlam bir müzikal altyapı yatıyor ki, geriye yalnızca melodi şölenine katılmak ve katmanlı müziğini böylesine akıcı sunabildiği için Aenaon’u takdir etmek kalıyor.
Albümü başarılı yapan bir diğer dikkat çekici detay ise buzuki, sitar ve ud gibi çeşitli ülkelere ait enstrümanları metal müzik ile harmanlamayı denemekle kalmayıp, aynı zamanda belirli bir ahenk içinde dinleyiciye sunmuş olması. Bu noktada kolaycılığa kaçılmamış olduğu çok açık çünkü kullanılan geleneksel çalgılar albümdeki ferah ve coşkulu sound ile adeta bir bütün hâline gelip bir an için bile olsa şarkıdaki varlıklarını sorgulatmıyorlar. Bunun yanı sıra, beni memnun eden etkenler arasında bas gitar sesinin net duyulabilmesinin de bulunduğunu unutmadan belirteyim, prodüksiyon açısından da gayet tatminkâr bir albüm “Hypnosophy”.
Favorimin Aenaon’a dair tüm beklentilerimi her saniyesiyle karşılayan “Oneirodynia” olduğu ancak gerek “Fire Walk With Me”deki Enslaved’vari davul partisyonlarını, gerekse “Earth Bomb”daki hissedilebilir Katatonia ve Shining atmosferini de dinlemeye değer bulduğum “Aenaon – Hypnosophy”, özellikle yeniliğe açık metal müzik dinleyicilerinin kaçırmaması gereken bir albüm. Alışması belki zahmetli ama Balkanlar’a doğru olan bir yolculuk için gayet uygun bir soundtrack…