21. Yüzyılın En Vurucu 10 Metal Albümü

0
184

Herkese merhaba, bu yazımızda sizlere 21. yüzyılda piyasaya sürülmüş ve dinleyicisinin kulaklarında çiçekler açtırmış 10 adet metal albümünü inceleyeceğiz. Bu listede herhangi bir sıralama olmadığı gibi bu albümlerin dışında beğendiniz albümleri yorum kısmında paylaşmanızı da bekliyoruz.

Orphaned Land – Mabool – 2004

Son albümü El Norra Alila‘yı 1996 yılında kaydeden Orphaned Land 8 senelik sessizliğini 2004 yılında çıkardığı konsept yapıdaki Mabool albümüyle bozdu. Konsept olarak ‘çok uzun süren ve çok şiddetli olan bir yağmur’u anlatıyor grup. Doğu ezgilerine fazlaca yer veren grup Kobi Farhi’nin gerek clean gerek brutal vokallerini Shlomit Levi isimli bayanın vokalleriyle süsleyerek kulaklarda eşsiz bir tat bırakıyor ve 21. yüzyılın en vurucu albümlerinden birisine imza atıyor. Özellikle ülkemizde oldukça popüler olan grubun bu albümünü dinlemediyseniz sizlere söyleyeceğimiz tek söz ‘mutlaka dinleyin’ olacaktır. 

Between The Buried And Me – Colors – 2007

Günümüz progressive metalinin en önemli temsilcilerinden Between The Buried And Me ya da BTBAM, 2007 yılında yayınladığı Colors isimli albümünde alınmadık akıl bırakmadı ve de bu listede kendine tabir-i caizse söke söke bir yer edindi. Yaratıcılıkta sınır tanımayan BTBAM özellikle klavyeyi çok etkin kullanıyor. İddialı olmayan brutal vokalini en doğru şekilde kullanan vokalist Thomas Giles clean vokallerde ise adeta sıradağları yerinden oynatıyor. Müthiş bir clean vokali olan Giles, Colors’un size ateş eden tek tarafı değil. Enstrümental olarak her enstrümanı tek tek yazabiliriz fakat bizim size tavsiyemiz White Walls‘un son 4 dakikasına dikkat etmeniz. 

Ghost – Infestissumam – 2013

Karşımıza bir kardinal kıyafeti ve alışılagelmedik bir makyajla bir adam çıktı 2010 yılında. Kendisine Papa Emeritus diyen bu adam birkaç isimsiz hortlak (Nameless Ghouls) ile Opus Eponymous ismin bir albüm yayınladılar. Herkes onlardan sert, ciddi anlamda sert şeyler beklerken onlar herkesi yanıltarak kaymak gibi bir vokalle, müthiş tatlı bir sound ile, kendi kafasına göre takılan basslarla -ki Ghost’un bass tonu gerçekten muazzamdır- doğru yerlerde doğru klavyelerle ve etkin baterisiyle metal camiasına harika bir tat getirdi. 2013 yılında ikinci albümü Infestissumam’ı yayınlayan Ghost ilk albümündeki enstrüman yoğunluğunu bir nebze terk ederek tam anlamıyla bir vokal albümü yaptı ve de otoritelerce harika karşılandı. Biz de bu listeye Ghost’u almasak olmazdı, içimizde kalırdı.

The Faceless – Autotheism – 2012

Ortamlarda Technical Death Metal dendiğinde akla gelen ilk gruplardan olan The Faceless, ilk iki albümündeki o buram buram teknik havayı biraz progresifleştirerek ‘insan kendinin tanrısıdır’ konseptli, melodik mi melodik, atmosferik mi atmosferik, teknik mi teknik bir albümle karşımıza çıktı. Ototeist düşünceyi işleyen ve 3 bölümden oluşan (Create(yarat), Emancipate(azad et), Deconsecrate(dinden çıkar)) girişiyle zaten ‘çok yaşa ototeizm’ dedirtiyor. Bunun üstüne tekniği yaratıcılık ile mükemmel şekilde harmanlayarak ‘abi ben de bu listedeyim’ diyor. 

Gojira – The Way Of All Flesh – 2008

Duplantier kardeşlerin eşsiz projesi Gojira, 2008 yılında yayınladıkları The Way Of All Flesh albümleriyle bir önceki albümleri olan From Mars To Sirius’un da ötesine geçerek son derece gaza getirici bir albüm ortaya çıkardı. Yaşam ve ölüm konseptli olan The Way Of All Flesh, aynı isimli parçanın outrosunda barınan hidden track ile bile ne kadar özel bir eser olduğunu ortaya koyuyor. Progressive / Technical Death Metal örneği olarak addedebileceğimiz albüm, dinleyicide de harika bir izlenim bırakarak bu listeye bileğinin hakkıyla girdi bizce. 

Thurisaz – Scent Of A Dream – 2004

Athmospheric Black Metal‘in adını kitlelere yayamayan temsilcisi Belçikalı Thurisaz, 2004 yılında öyle bir albüm yayınladı ki dinleyene melankolinin ne olduğunu iliklerine kadar hissettirdi. Etkin clean vokallerin yanına az ve öz diyebileceğimiz brutal vokalleri iyi serpen grup müzikal anlamda da damarımıza basınca dinleyicisini etkilemeyi başardı. Biz de Thurisaz’ı kitlelere yaymak gibi güzel bir misyon edindik kendimize zira bu adamlar daha iyi bir popülariteyi hak ediyorlar. Ufak da bir not: Turisas değil Thurisaz. Karıştırmayınız.

Opeth – Blackwater Park – 2001

Son albümü Still Life ile dinleyen herkeste çiçek açtıran Opeth, 2 sene sonra çok özel bir albüm yayınladı.  Mikael Akerfeldt, yanına progresif deha Steven Wilson’ı da alarak bir prodüksiyon harikası olan albümü yayınladı ve zaten eşsiz bir grup olan Opeth bu sefer bambaşka, böylesi de daha yapılamaz denen bir albümü yapmayı başardı. The Drapery Falls ve Still Day Beneath The Sun singleları ile zaten bizi neyin beklediğini baştan belli eden Opeth, alışageldiğimiz akustik gitarları, clean ve brutal vokalin eşsiz birleşimini, psychedelic ve groovy rifflerle birleştirirken Bleak‘te dozunu kaçırmadan oryantallik, Harvest‘ta melankoli, The Drapery Falls‘ta her şeyden bir miktar vermiş, albümle aynı adı taşıyan Blackwater Park‘ta ise bizi bildiğiniz dövmüştür. Bu albüm bir şaheserdir ve sevmeyenine daha henüz denk gelmedik. Bu listeye bu albümü almamak da bir intihar olurdu diye düşündüğümüzden hiç düşünmeden ekledik.

Tool – Lateralus – 2001

Günümüz LYS öğrencilerine matematiğin belli alanlarını sevdirmeyi başarmış, progressive‘in önde gelen gruplarından Tool, yıllardır albüm özlemi çektirse de yıllar yıllar önce çıkardıkları albümleri hala ilk günkü gibi dinliyor oluşumuz isyanımızı yıkıcı bir boyuta ulaştırmıyor. İşte o mükemmel albümlerden birisi de Lateralus. Sakin Tool müziği Lateralus’ta da varlığını sürdürürken enstrümental anlamda yine üst düzey işler dönüyor albümde. Maynard da zira aşmış bir vokal olduğu için Lateralus dinleyicisinde son derece iyi bir etki bırakıyor. Listeye duygusal yaklaşıp Tool’un 10,000 Days albümünü almayı düşündük ilk başta. Çünkü 10,000 Days Tool’un çıkardığı son albümdü. Fakat ikisi arasındaki bir kıyas ile ufak bir farkla Lateralus’u bu listeye almaya karar verdik.

Nevermore – Dead Heart, In A Dead World – 2000

Sarı Kubat Jeff Loomis’in mükemmel ötesi işler yapıp ünlendiği Nevermore’un 2000 çıkışlı albümü Dead Heart, In A Dead World, progressive metalin en önemli albümlerinden birisi konumunda. Warrel Dane gibi eşsiz bir sese sahip olan grup yırtıcı ve icrası gerçekten zor bir müzikle akıllarda yer edinmeyi başardı. Jeff Loomis’in tüm gitarları kendisinin yazdığı ilk Nevermore albümü olan Dead Heart, In A Dead World, bizce bırakın kötüyü bir adet vasat parça içermeyecek kadar harika.  Nevermore bu albümünde Judas Priest severlere de bir kıyak yapmış ve Love Bites şarkısını coverlamıştır. 

Iron Maiden – Dance of Death – 2003

Bruce Dickinson’ın geri dönüşünü yaptığı Brave New World albümü ile tekrar şaha kalkan Iron Maiden, bundan 3 sene sonra Dance of Death isimli şaheseri yayınladı. Otoritelerce metal tarihinin en büyük gruplarının başında gösterilen Iron Maiden, bu listede olmazsa içimiz acır, kolumuz bacağımız kopar, burnumuz düşerdi. Özellikle albümle aynı ismi taşıyan şarkı olan Dance of Death’i dinlememiş metal dinleyicisinin çok çok çok az olduğunu düşünürsek, hatta normalde metal dinlemeyip bu şarkıyı dinleyen tanıdıklarımızın da olduğunu düşünürsek, Iron Maiden’ın Dance of Death albümünün bu listeye girmesi şaşırtıcı değil. Ayrıca albümdeki New Frontier isimli şarkıyı da baterist Nicko McBrain bestelemiştir ve Nicko’nun bestelediği ilk Iron Maiden şarkısı olmuştur.