Kabul edelim veya etmeyelim, değişmekten hiçbir zaman kurtulamayacak olan çözümsüz varlıklarız. Hayatlarımız kararlı ve tek bir noktadan değil, ardı arkası kesilmeyen güvensiz virgüllerden ibaret. Virgül sonrası yazdığımız her yeni kelime bir öncekiyle bağlantılı olduğu gibi tamamen zıt bir anlamın da karşılığı olabiliyor. Hâl böyle olunca, yani tüm duygu ve düşüncelerimiz sadece saniyeler içerisinde bile değişiklik göstermeye eğilimli olunca, tercihlerimiz de bu kargaşadan doğrudan etkilenerek isteklerimizin yönünde sapmalara sebep oluyor.
Melodik death metal`in adeta kitabının yazıldığı sansasyonel albümlere imza attıktan sonra zamanla alternatif/modern metal`e yönelmeyi tercih ettiği için In Flames`i suçlayacak ya da sunulan yeni materyale ön yargı ile yaklaşacak değilim. Hayır, pek çok dinleyici gibi ben de yeni In Flames`i dinlerken durgunlaşıyor ve eski In Flames`i özlemeden edemiyorum ancak müzisyenlik mesleğinin “insani” yönlerinin de olduğunu kendime hatırlatarak bu değişimde özellikle art niyet aramaya çalışmıyorum. Sonuç olarak bu adamların da bizler gibi kendi özel yaşamlarının olduğunu ve tecrübe edilen değişimlerin her zaman için kötü sonuçlar vermek zorunda olmadığını unutmamak gerekiyor. Tıpkı farklı ve aynı zamanda başarılı albümü Sorceress`ı kısa bir süre önce yayımlayan Opeth örneğinde olduğu gibi.
In Flames`i olduğu gibi kabullendiğimi vurgulayarak başlayan yazımın bu kısmına kadar her ne kadar sürekli olumlu konuşmuş olsam da asıl konumuz olan Battles`a geldiğimizde durum “iyiye iyi, kötüye kötü demelik” bir hâl alıyor. 12 parçadan oluşan ve 47 dakikalık gayet uygun bir zaman dilimi sunan albüm, zaman zaman In Flames dokunuşunu hissettirmesiyle doludizgin ilerlerken, zaman zaman ise şarkılardaki tartışmaya açık tercihleriyle bir nevi kendi başarısının önüne geçmiş oluyor. Albümdeki şarkıları zaten tartışacağız fakat öncesinde göz ardı edemediğim ufak bir konuya daha değinmek istiyorum.
Yeni davulcu Joe Rickard dışındaki neredeyse tüm üyelerin grup ile birlikte yaşlanmış oldukları aşikâr. Dile kolay, tam 26 yıldır aktif olup “In Flames we trust!” düşüncesini tüm dünyaya kabul ettirmiş önemli bir oluşumdan bahsediyoruz. Dolayısıyla normal şartlar altında geçiştirilebilecek bazı hususlar neredeyse ciddi birer problem olarak çıkıyor karşımıza. Konuyu getirmek istediğim nokta tam olarak şu: Battles`daki şarkı isimleri o kadar basit seçilmiş ki, başlığından yola çıkarak heyecan duyabileceğiniz tek bir örnek bile maalesef yok. Çeşitli söz sanatlarının yer aldığı abartılı şarkı isimlerinin kullanılmasını hiç kimse beklemiyor ancak 12. albümünü piyasaya sürmüş köklü bir grupta “The End”, “In My Room”, “Before I Fall” gibi isim tercihlerinin fazlasıyla özensiz durmuş olduğunu düşünüyorum. Ve ayrıca The End ve The Truth`a çekilen anlamsız klipler de sunuş biçimi bakımından Battles`ın “sınıfta kalan” bir albüm olduğunu maalesef destekler nitelikte olmuş.
Göze batmamaları için albümü dinleyecek kişinin umutsuz veya vurdumduymaz olması gerektiği bu tatsız konuları da dile getirmiş olduğumuza göre şimdi albümdeki mevcut müzikal yapı hakkında konuşmaya devam edebiliriz. Benzerine çok kez denk geldiğim standarda yakın kapak tasarımıyla bir alternatif/modern metal ürünü olduğunu bas bas bağıran “Battles”, en güçlü yanının kimi zaman nakaratlar, kimi zaman ise gitar soloları olduğuna inandığım bir albüm. Bu iki belirleyici faktörü “kimi zaman” diyerek kısıtlandırdım çünkü albüm genelinde “birbirlerinin eksikliklerini kapatma” rolü oynamış olduklarını düşünüyorum; tıpkı vokalleri tam bir fiyasko olan “The Truth”un, gitar işçilikleri sayesinde dinlenilebilir bir şarkı hâline gelmiş olduğu gibi. Tüm bu nedenlerden dolayı kişisel tercihlerin her zamankinden daha belirleyici olduğu ve dinleyecek kişiye karmaşık duygular vaat eden garip bir albüm ile karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha belirtme gereği duyuyorum.
Battles`taki değerli şarkılar arasından özellikle “Drained”, “Through My Eyes” ve “Here Until Forever”da yer alan akıcı nakaratlara eşlik etmek bir hayli keyifli ve tüm eleştirilere rağmen In Flames`in güzel işler yapabiliyor olduğuna dair de son derece önemli bir işaret. Bahsettiğim şarkıların arasına albümün belki de en iyisi olacağının sinyallerini vererek başlayan “The End”i dâhil etmememin altında yatan sebep ise çocuk korosunun kullanıldığı gereksiz bölümler yüzünden sevip sevmediğime dair beni ikileme düşürmüş olması. Aynı şekilde “Like Sand”ın ortasında, “Save Me”nin ise başında bulunan anlamsız efektler de albümün samimiyetine zarar veren tercihler olmuş. Ancak nakarat konusuna geri dönecek olursak, “Somebody save me…” dizeleriyle Remy Zero – Save Me (Smallville dizisinin jenerik müziği) ile de benzerlik gösteren “Save Me”nin, The End`ten bir adım daha önde olduğunu belirtmeden geçmek istemiyorum.
Nakaratlardan sonraki ikinci tatminkâr halka olarak kabul ettiğim gitar soloları, arka planda kalma ihtimalleri bir önceki paragrafta değindiğim şarkılara kıyasla daha yüksek olan “Underneath My Skin”, “In My Room” ve “Before I Fall”un dinlenilebilirlik seviyelerini bir adım öteye taşıyarak, Anders Fridén`in standart vokallerinin bir noktadan sonra olumsuz etkilemeye başladığı albüme önemli bir melodi zenginliği sağlamış. “The End”te, 02:53 itibariyle başlayan gitar solosunun Battles`taki en güzel anlardan biri olduğunu söyleyebilirim.
Toparlayalım. “In Flames – Battles”; son yılların en çok tartışılan müzik grubunun iyiyi ve kötüyü bir arada sunmuş olduğu ve yapacağınız tercihi tamamen size bırakan bir albüm. Belki “Siren Charms”dan daha iyi ama bir alternatif/modern metal grubu olarak In Flames daha iyisini sunabilir miydi bence tartışılır. Bugüne kadar yazmış olduğum öznelliğini en çok hissettiren incelemenin sonuna gelirken, keyif alarak okuduğunuzu umut ediyor ve müzik dolu günler diliyorum. Ah In Flames ah…