Dinleyici kitlesinin değişen beklentilerin göre değil, kendi içlerinden geldiği gibi müzik yapmaya devam ediyor oluşları ve hemen hemen hiç değişmeyen tarzları Overkill’in istikrarlı oluşunu gözler önüne seriyor. Yeni albümleri White Devil Armory’de de çizgisinden sapmamış ve yine thrash mi thrash bir Overkill ile karşılaşıyoruz.
Albüm 50 saniyelik XDM introsu ile giriyor. Yeni albüm turnesinin muhtemelen konser introsu olarak kullanılacaktır. Hemen ardından yıldırım gibi patlayan bir Armorist geliyor. Daha ilk şarkıdan durmak bilmeyen davullara dikkat çekiyor Ron Lipnicki. Overkill’in kariyeri boyunca sahip olduğu en iyi davulculardan bir tanesi olduğu su götürmez bir gerçek. Yine her zamanki gibi DD Verni bass gitarı duymak için çaba sarf etmemize fırsat vermemiş. Üçünü parça Down to the Bone ise hiç hız kesmeden devam ediyor. Klasik olsa da hiçbir zaman vazgeçmeyi düşünmediğimiz riff’ler ile girilmesine rağmen nakaratta kullanılan gitar melodileri hemen dikkat çekiyor. Uzun ve doyurucu soloyla birlikte kapanışa geçip Bobby’nin kahkahasının hemen ardından dördüncü şarkı Pig giriyor sadece riff ile. Akılda kalıcı melodilerle oluşturulmuş, vokali ön planda olan bir parça. Sanki sırasıyla her enstrümanı ön plana çıkartmışlar. Bobby Blitz ilerleyen yaşına rağmen hem fiziksel hem de ruhsal formunu korumuş.
Beşinci parça Bitter Pill sakin bir giriş yaparak soluk aldırıyor ve çok geçmeden solo temelli karamsar melodisi giriyor. Vokalle birlikte devam eden tam anlamıyla headbang riff’i mevcut ki birçok grubun sürekli olarak kullandığı riff’lerden biri olduğunu müzik dinleyen herkes fark edecektir. Ron Lipnicki ise bu şarkıda bir miktar yavaşlatmış davulları. Albümün geneline oranla “biraz bileklerimiz dinlensin” şarkısı gibi olsa da en az önceki şarkılar kadar enerjik ve banko bir konser parçası kıvamında. Altıncı parça Where There’s Smoke Metallica’nın Damage Inc. parçası gibi giriyor bir anda fakat hemen durumu toparlayıp “biz Overkill’iz yanlış olmasın” dercesine tekrar hız kazanmaya başlıyor albüm. DD Verni’nin bass geçişleri kulak okşar nitelikte. Çaktırmadan solo atmış arada. Bobby’nin çığlığıyla beraber giren, güzel olmasına rağmen şarkıya sanki tam oturmamış olduğunu düşündüğüm bir soloyla birlikte bitiyor. Yedinci parça Freedom Rings DD’nin önderliğinde girip 45 saniye kadar karşılıklı riff düetiyle devam ediyor ve ani bir vites değişimiyle hızlanıyor ve 80’lere en yakın hissettiren ilk parça oluyor baştan bu yana. Sekizinci parça Another Day to Die ise Bobby’nin geri planda başlayıp öne doğru çıkan vokaliyle dikkat çekiyor. Tempo yine bir tık aşağıya çekilmiş. İstikrar güzel şey fakat küçük de olsa parçalarda ani değişimler bekliyor insan. Bu parçada albüme neredeyse doymuş oluyoruz fakat daha bonus parçalarla birlikte 5 şarkı daha bizleri bekliyor.
Tam böyle düşünürken dokuzuncu parça King of the Rat Bastards çok güzel bir giriş yaparak istediğimi veriyor ve ortamı toparlıyor. Linsk de bu toparlanmaya uygun en güzel soloyu yazmış. Koro kısımları da yine tam bir konser şarkısı olduğunun kanıtı. Onuncu parça It’s All Yours değişen gitar ritimleriyle beklentileri bir kez daha karşılıyor. İkinci dakikadan sonra şarkı boyut değiştiriyor ve değişik tatları bir arada sunmuş oluyor. On birinci parça In the Name belki albümün en iyi şarkısı değildir fakat benim için en büyük favori oldu. Bir şarkıda bass gitarın doygunluğu ne kadar fazlaysa o kadar zevk alıyorum. İkinci dakikanın sonlarına doğru yine boyut değiştiren ve fazlasıyla doyuran parça geri vokallerle süslenerek radyodan yükselen marş gibi sonlanıyor. Bonus parçaların ilki The Fight Song “haydi bu da bizden” parçası olmuş. Albüme fazlasıyla paralel olan parçanın nakaratı albümün favorilerinden. Üçüncü dakikadan sonra yine değişen ritim, öne çıkan bass, geri vokaller… Albümü özetleyecek nitelikte. Son parça ve ikinci bonus Nazareth cover’ı Miss Misery ise vokallerde Accept’den Mark Tornillo’yu misafir etmiş. Cover’ı sorgulamak olmaz fakat tamı tamına Bobby için biçilmiş kaftan. Bir kısmını da Tornillo’ya ayırmışlar ve ikili vokalle de çok güzel işler yapılabileceğini göstermişler.
80’ler bestelerini son teknolojiyle kaydetmek üzerine birçok yerde birçok avantaj içerikli yorum yapılmış hali hazırda. Bir de ben yapayım. Kirli sesle dinlemeye alıştığımız müziği tertemiz dinleyebilmek gerçekten büyük nimet. Belki birçoğumuz zaman zaman aynı ruhu taşımadığını düşünür fakat distortion arasında kaybolan bir bass gitar olmaması, her telin çıkardığı sesin net bir şekilde duyulması bence fazlasıyla yeterli ve iyi.
Overkill bildiğimiz Overkill. Bitirmeye de yavaşlamaya da niyetleri yok, olmasın da. Thrash bir defa biterse bir daha geri dönemeyebilir. Dinleyin, dinletin!
Türk Gitar Puanı: