Daha önce Poser kavramı ve bu kelimenin genç, kanı kaynım kaynım kaynayan arkadaşlar arasında kullanılış biçimi ve aslen nereli olduğuna dair bir yazı yazmıştım. Ama hala aklının dibinde köşesinde konuya dair şüpheleri bulunan insanlar olduğunu duydum ve koşarak mürekkebimi, tüy kalemimi ve ceylan derimi alıp bu konu ile ilgili akıllara takılan detayları taş tabletlere kazımaya karar verdim.
Bana sorulan ve geceleri uyuyamamama sebep olan soru şuydu: Her metalci yolun başında bir poser midir aslında? Bu sorunun benim için ne kadar rahatsız edici olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Ateşten gömlek giymiş gibiydim, hatta yanlışlıkla Urfa yerine Adana kebab söylemiş gibiydim. Tabi konunun ucunun bana dokanmasına değinmiyorum bile.
Hiç düşündünüz mü bu soru özellikle neden metalcileri bu kadar çimdikliyor? Devrelerimiz Kral TV’de Berdan Mardin’in ayva çenesinde kendini kaybederken, Gülşen’in memeleri ile uzak diyarlara seyahat ederken biz abilerimizden Manowar kasetleri, Iced Earth CD’leri alma derdindeydik. Toplum tarafından kabul görmüyordu metalciler. Daha poser kelimesi dilimizde bitmemişken toplumun tokadını yemişti metal severler. Ki nerden bilsinler yazın sıcağında siyah tişort giyip yanıp kavrulmayı, saatlerce postallar gitmiş ayağın parmaklarının büzüm büzüm büzülmesini kokum kokum kokmasını, hä nereden bilsinler?
Aslında bu soruyu neden kendimize bakarak cevaplamıyoruz diye düşünüyorum hazır bu kadar bahsetmişken. Bu satırları yazarken arkama yaslanıp, gözlerimi kapatıyorum, derin nefes alıp hafızamın 10-15 sene öncesine ait dosyalarını karıştırıyorum sizin için. Daha yüzünde tüyü bitmemiş bir Lise 1 öğrencisiydim. Okul ceketimin kolları baş parmaklarımı geçiyordu, kafam 3 numara traşlıydı. Sümüğümü koluma silme tarzı kötü alışkanlıklardan kurtulalı daha çok yıl geçmemişti, fakat kapımı çalan daha kötü bir alışkanlığın haberdarı bile değildim. Metal müzik. Din kültürü dersinden hep 5 alan bir çocuğun şeytanlı, ejderhalı müziklerle tanışmasıydı bu.
Velhasıl kelam, ödevlerimi bitirir bitirmez bilgisayar oyunları oynamak için anneme yalvardığım dönemlerdi hala. Ergenliğe henüz girmediğim için otoritem yoktu. Abilerimizden oyun CD’leri ister, çoğunlukla demo, program dolu CD’ler alır otistik gibi kurcalar ne var ne yok kurardık bilgisayara, yeni klasörlerde virüs beslerdik. Derken kadim abilerimizin birinin verdiği CDlerin birinin içinden bir CD beni çok üzdü, içinde sadece müzik vardı… Ama maceracı ve araştırmacı ruhum beni bu şarkıları dinlemeye itti. Fare imlecini yavaşça Winamp simgesine götürdüm. Aman Allahım Ya Reppim! Hoparlörden şeytanlar, kanlar, karanlık güçler çıkıyordu resmen. Dinledikçe göz bebeklerim büyüyor, heyecandan küçük yüreğim pıtıtı pıtıtı diye 7/8 atıyordu! Daha önce kimsenin keşfetmediği birşeyi keşfetmiştim bu benim sırrımdı, ki hiç birimiz sır tutmayı beceremeyiz. İşte poser olup olmama tam bu sırada çakmağını yakıyor. Keşfettiğini zannettiğin şeyi çevrende “ben farklıyım” demek için kullanıp kullanmadığında.
“Eh tamamda kara kara giyinip saç uzatanlara, kafes döğüşçüsü gibi sivri sivri demirlerle modifiyelenenlere, kaşını dudağını delenlere ne diyeceksin efendi? Onlar da mı poser değil hä?” dediğinizi duyar gibi oldum. Ben de tam bundan bahsedecektim işte. benim gözlemim hep şuydu, metal müziğin suyu daha derin, daha tuzludur. Bu suyu yutanların kimisi batarak o suyun bir damlası oluyordu. Metal müzik bazılarımız için hayatın büyük bir parçası haline gelmişti, farklı rifflerde nefes alıyorlardı. Metal müzik onlara bişeyler katmış, onlar metal müziğe kendilerini katmıştı. Hele ki bu yolu kendine amaç edinip müzik yapmaya da başlayıp dağarcığımızı genişleten arkadaşlar oldu ki onlara teşekkürü ta şuracıkta bir borç biliyorum. İşte bu arkadaşlar, nah şu bahsettiğim insanlar poser değildir, onlar birer savaşçıdır, metal müziğin alnı öpülesi, yılmaz birer ferdidir.
Peki nerededir bu metal poserları? Nerede saklanmaktadırlar? Sormaya ne hacet aramızdalar tabiki. Bazıları bu makalenin her harfinden nefret etmeye bile başladılar. Bu kanına, canına yalnızlık işlemiş arkadaşlar ortamlara akmak, beleş biletlerden, musikî dinletilerinden faîdelenmek için gerçek metalcilere bir sülük gibi yapışırlar. Ağır sözlerimi bağışlayın. Sırf ortam için, toplumda isyankar görünmek için, farklı, değişik görünebilmek için kendini gerçekten metalci sanan, hülyalara kapılanları da çoktur. Canım benim, metal müzik dinlediğinde nabız atışın değişmiyor, aynı parçayı her dinlediğinde aynı heyecanı yaşamıyorsan zaten… Yani anladın sen.
Bayat komiklikler bir yana metal müzikle tanıştığım o ilk dönemleri hatırladıkça, o ilk heyecanı tekrar yaşayabilmeyi yine istiyorum. Şu metal bu metal diye, hatta müzik türü diye sınıflandırmaya dahi gerek yok, o heyecanı tatmışsınızdır. Ne küpem, ne piercingim oldu, saç uzatmam bile bürokratik engellere takıldı zamanında. Tipim Cengiz Kurtoğlucuya benzese de hep bir metalciydim. Hä bir de, her metalci poserlik yolundan geçmez. Her genelleme bazen yanlıştır.